Buna mecbur kalmak istemiyordum. | I didn't want to have to do this. |
O etkinliklere gitmek zorundayım. Başkalarını götürmek istemiyorum. Ama babana bir şey söylememe izin vermezsen mecbur kalırım. | I have to go to those functions, and I don't want to take other people, but I'm gonna have to if you won't let me say something to your father. |
Roxie, seni öldürmek istemiyorum ama direnirsen mecbur kalırım. | I don't want to kill you, Roxie, but if you refuse, I'll have to. |
Şayet ki itiraf edersen istemediğin şeyler yaptırırlar sana, onlara mecbur kalırsın. Seni yardakçıları yaparlar. | If you do confess... they will break your will, make you dependent, and turn you into a collaborator. |
Bunları yapmaya mecbur kaldım. | I didn't know I had to do what I did. |
Kimseyi öldürmek istemedim ama mecbur kaldım. | I didn't want to kill anybody. But I had to. |
Ona yardım etmeyi sürdürmezsem, sana her şeyi anlatacağını söyledi ve ben de mecbur kaldım. | He said that if I didn't go on helping him, he would tell you everything, and I am caught. |
Tüfeği elinden almak istemezdim ama mecbur kaldım. | I didn't want to take the gun. I had to. |
İmparator olmayı istemedim aslında, ama mecbur kaldım. | I did not truly want to become emperor, but I had to. |